İntihar mı, cinayet mi?
Doç. Dr. Deniz Sarıbaş
Dr. Öğr. Üyesi Cem Kirazoğlu
16 Mart 2021 tarihli gazetelerde aşağıdaki başlıktaki bir haber yer aldı:
AYM’den “duygusal şiddet ve kötü muamele” kararı: Telefonuna okul idaresince el konulan lise öğrencisi kız intihar etti, dosya kapatıldı.
Habere göre, N.T. adlı bir lise öğrencisi, sınıflarda telefon araması yapılacağını öğrenince, telefonunu arkadaşına vermiş ve telefon da öğretmenin eline geçmiş. Öğretmen telefonu aldığında C.M. adlı başka bir öğrenciden gelen mesajları görmüş ve bunun üzerine telefonu müdür yardımcısına götürmüş. Müdür Yardımcısı da N.T.’yi çağırarak, C.M. ile mesajlaşmalarını sormuş. Dilekçede yer verilen iddiaya göre, N.T., C.M. ile aralarında duygusal ilişki bulunduğunu, bundan dolayı telefon bulundurduğunu söylemiş. Bunun üstüne müdür yardımcısı N.T.’nin ve C.M.’nin ailelerini durumdan haberdar ederek, okula çağırmış. Bir öğretmen ve müdür yardımcısı okula telefon getirmeme kuralını ihlal etme gerekçesiyle öğrenciye gerekli uyarıda bulunabilir, ama öğretmenin ve müdür yardımcısının öğrencilerin özel yazışmalarını neden okuduğunu anlamak mümkün değil.
İddiaya göre, idarecilerden biri, C.M.’nin babası ile konuşurken, N.T.’nin oğlunun kız arkadaşı olduğunu söyleyerek, “Evlilik işi var, düğün, düğün” demiş. Bu idareci hakkında okul yönetiminin herhangi bir işlem yapıp yapmadığıyla ilgili bilgi haberlerde yer almamaktadır. Bir eğitimci olarak, eğer bu iddia doğruysa, o okuldaki meslektaşlarımın bu küçültücü söylemde bulunan idareci hakkında soruşturma açmasını beklerim. Henüz lise öğrencisi olan bir gencin duygularını bu şekilde rencide etmek ne eğitimcilikle, ne de insanlıkla bağdaşır. Ayrıca idarecinin bu tutumu sadece öğrencileri ve aileyi ilgilendiren bir durumdur. Bir genç kadının gayet doğal karşılanması gereken duygusal ilişkisini böylesine ahlakçı bir tavırla yorumlaması ve gerek öğrencileri gerekse aileyi yargılayıcı konuşması eğitimcilikle hiç bağdaşmaz.
N.T.’nin annesinin hastanede olduğundan okula gelemediği ve bu yüzden kardeşini, yani kızının dayısını okula gönderdiği bilgisine de haberde yer verilmiştir. N.T.’yi son olarak gören arkadaşı M.G.’nin ifadelerine göre, N.T.’nin ailesinin aranmaması konusunda idareye ısrarda bulunmuş, hatta yalvararak “Erkek arkadaşım olduğunu annem öğrenirse, inşaattan atlarım” demiş. Çocuklar, aileleri okula ulaştıktan sonra sınıflarına gönderilmiş. N.T., 15.24’te okuldan ayrıldıktan sonrasında, 16.00 sıralarında inşaattan atlayarak intihar etmiş.
Bu olay beni derinden yaraladı. Neresinden bakarsanız bakın, okul idaresi eğitimcilikle bağdaşmayan bir tutum sergilemiştir. İntihar edeceğini söyleyen bir gencin ailesinin bu olay üzerine okula çağrılma nedeni telefon yazışmasından önce kızın intihar söylemi olmalıydı. Ailenin olayı öğrenmesinden utanan bu gencin içinde bulunduğu koşulları ve psikolojiyi araştırmak ve bu gence gerekli psikolojik danışmanlık servisi yardımının yapılması gerekirdi. Sınıfta telefon bulundurmama kuralını ihlal etmek, bir başka öğrenciyle yazışmak ve bunun duyulması bu öğrenci için neden intihar nedeni oldu? Okul yönetimi intihar edeceğini bilmediğini de iddia edemez. Bu öğrenci bu uyarıyı yaptıktan sonra okul yönetimi nasıl bir önlem aldı? Bir önlem aldı mı? Bu soruların cevabına da haberde yer verilmemiştir. Kaldı ki, bir öğrencinin ailesinden gizli kalmasını istediği bir duygusal ilişkisi varsa, bu sadece kendisini ve ilişkide bulunduğu diğer kişiyi ilgilendirir. Öğrencinin gizli kalmasını istediği bu bilginin ailesiyle paylaşılması ancak ve ancak taraflardan herhangi birisine herhangi bir fiziksel zarar, taciz vesaire gibi bir durum söz konusu olduğunda yapılabilir. Haberde bu konuda da herhangi bir bilgi yer almamaktadır.
Habere göre, aile, olaydan sonra, “intihara yönlendirme, hakaret, duygusal şiddet, özel hayatın gizliliğinin ihlali, kişisel verilerin ele geçirilmesi” iddialarıyla, okul idaresinden şikayetçi olmuş. Aile, ders öğretmeninin, sınıfın huzurunda kızlarının mesajlarını okuduğunu, okul müdür yardımcılarından birinin de “Bunların evlenmeleri gerek, düğün ne zaman?” diye sorduğunu, kızlarıyla alay ettiklerini, duygusal şiddet uyguladıklarını öne sürmüş. Aile, annesinin okula gelmemesi durumunda telefonu vermeyeceklerini söyleyerek N.T.’nin korkutulduğunu da iddia etmiş. Ailenin okul idaresinden şikayette bulunma gerekçeleri çok haklı gerekçeler.
Genç kadının intiharından sonra sınıf öğretmeni ve iki idareci hakkında soruşturma başlatıldığı haberde yer almakla birlikte, bu küçültücü ifadelerde bulunan idarecinin bu iki idareci arasında yer alıp almadığı bilgisine haberde verilmemiştir. Bu önemli bir bilgi, çünkü bu idareci bir eğitimci gibi davranmamıştır.
Haberde ailenin, itirazdan da sonuç alamayınca Anayasa Mahkemesi’ne başvurduğu bilgisine yer verilmektedir. Anayasa Mahkemesi kararında, savcılığın, okul yönetiminin N.T.’nin mesajlarını incelediğine yönelik bir somut delil bulunmadığı gerekçesiyle takipsizlik kararı verdiği de haberde yer almaktadır. Kararda, okul yönetiminin, öğrenciler ve velileriyle görüşmelerinde neler yaşandığının aydınlatılmadığı, gerekli inceleme yapılmadan soruşturmanın bitirildiği ifade edilmiş. Devletin pozitif yükümlülüğü kapsamında etkili bir soruşturma yürütülmediğinin anlatıldığı kararda, “kötü muamele yasağının ihlal edildiğine” dair iddianın kabul edilebilir olduğu belirtilmiş. Savcılığın bu konuda yeniden soruşturma yürütmesi gerektiği kararlaştırılmış.
İki lise öğrencinin mesajlaşması ve aralarında romantik bir ilişki olduğunun ortaya çıkması bir genç insanın intiharına neden olabiliyor. Beni bir eğitimci olarak en derinden yaralayan gerçek bu. Bu genç kadın nasıl bir utanç, stres ya da olumsuz duygular içerisindeydi? Bu utanç, stres ya da olumsuz duygular karşısında aile ve eğitimcilerin payı ve rolü neydi? O yaştaki öğrencilerin bu duygularla baş edebilmesi için aile ve eğitimciler olarak biz ne yapıyoruz? Bu mesajlaşmalar ortaya çıktıktan sonra aile üyelerinden ya da eğitimcilerden biri bu yaşananların çok da büyütülecek bir şey olmadığını, sadece okula telefonla gelmenin yanlış olduğunu vurgulasaydı bu kız hala yaşıyor olabilir miydi? Kızla alay ettiği, onu küçük düşürdüğü iddia edilen idareci kendinde bu hakkı nasıl görmüş olabilir? Bu idareci iddia edildiği gibi, bir öğrenciyle bu şekilde alay ederse ciddi bir cezayla karşılaşacağını bildiği için ağzını açmaya bile cesaret edemeseydi bu kız yaşıyor olabilir miydi? Bu soruların cevabını tüm aileler ve eğitimciler düşünedursun hepimizin cevabını bildiği bir soru daha soralım: Öğretmen en başta kızın telefonunu aldığında mesajları hiç okumasa, sadece okulda telefon bulundurmanın yasak olduğunu söylese bu kız hala yaşıyor olur muydu?
Bu soruların ardından eğitimcilerin cevaplaması gereken diğer sorulara geçelim: Öğrencilerimizin telefonla okula girmesini yasaklama hakkının bize verilmiş olması, onların özel yazışmalarını okuma hakkını da birlikte mi getiriyor? Eğer bu soruya cevabımız evetse, hangi durumlarda öğrencilerin yazışmalarını okumalıyız ve mesajların içeriğini kiminle ne ölçüde ve ne koşulda paylaşmalıyız?
Bu sorulara doğru cevaplar vermiş olsaydık gencecik bir çocuk hala yaşıyor olabilirdi. Sonuçta gencecik bir kız, bir hiç uğruna intihar etti. Son iki soruyla yazımı noktalıyorum: İntihar mı, cinayet mi? Cinayetse katil kim?