BİR FİLM, BİR EZGİ, BİR KADIN:
İSKENDERİYELİ HYPATIA
Mısır filozofu ünlü Hypatia’nın yaşamının son dönemlerini ve ölümünü konu edinen Agora filmi, hangi noktasından incelenirse incelensin pek çok alanda insanı düşünmeye, hem de derin derin düşünmeye iten çok kıymetli bir film…
Filmlerinde farklılıkları uygulamayı seven başarılı yönetmen Alejandro Amenábar tarafından 2009’da izleyicisiyle buluşturulan bu İspanya yapımı film, bugün dahi bütün dünyada eleştirilen onlarca konuyu bir süzgeçten geçirip en önemli yanlarıyla parça parça bize hatırlatıyor. Bir savaş ve bir kadının tarih boyunca yan yana getirildiği onlarca mesele için adeta bu filmi izleyenlere küçük bir dünya tarihi sunuluyor ve yönetmen bir anlamda “İzleyin ve olanları unutmayın.” diyor.
Mısır’da, İskenderiye’de kendi dünyası dışındaki gerçek, kocaman dünyanın evrendeki yerini merak eden güzel Hypatia’yı bizimle tanıştıran Agora; Hypatia ve öğrencileriyle farklı, siyasi-dini çekişmelerle klasik ve büyük bir adaletsizlikle sona eren acı dolu bir hikaye olarak izleyicisine hareketli, düşündürücü ve rahatsız edici bir anlatı çerçevesi sunuyor.
Filmin başında öğrencilerini düşünmeye sevkeden, onların felsefe ve fizikle birlikte yetişmelerine çabalayan bir kadın olan ve bir yanıyla elbette “öğretmen” olan Hypatia’nın akıl ve inancın arasına sıkışan bir sistemin köleleri tarafından yok edilmesi, daha sonra cesedinin parçalara ayrılması nasıl kabul edilebilir ki? Filmin sonunda yaşananları görünce kabul etmiyorsunuz zaten! Belki zihninizde Hüsnü Arkan ve Erkan Oğur’un “Fikrim Yok” şarkısı canlanıverir sizin de… En azından ben bu filmi izledikten sonra bütün kalbimle bu şarkıyı Anadolu topraklarında yaşayan bir kadın olarak Mısır’da yaşamış eşsiz Hypatia için yüzyıllar sonra yüzlerce kez dinleyeceğim… Öğrenmenin, bilginin bir aşk olduğunu; başarılı bir kadın olmanın bir zararı olmadığını anlatacağım herkese! Dünya böyle bir yer olmamalıydı…
Filmin devamında dönemindeki dini sömürünün getirdikleriyle birlikte; aklı, mantığı öteleyip hatta farklı olanı asla kabullenmeyip yok ederek yaşama arzusu, kimilerinin gücüne güç katarken o dönemde yapayalnız kalan Hypatia’nın elbette gücünü kıracaktı. Beklenen oldu… Kimse Hypatia’ya destek olmadı, ne hissettiğini ve ne düşündüğünü sormadı. Çünkü o, kadındı, hem de düşünen bir kadın…
Nitekim bir fikri empoze edebilmek yalnızca düşünmeyen insanlar üzerinde uygulanırsa istenen sonucu verebilirdi. Tam da bu nedenle düşünebilen, sorgulayan, kararlarına değer verilen, hatta belirli konularda sözü dinlenen Hypatia, aklın ışığında aydınlanmak istemeyenler için “cadı” ilan edilecek ve sonucunda acımasız bir şekilde öldürülecekti. Hypatia o dönemin şartlarına uymak istememişti, yalnızca onlarla aynı fikirde değildi! Bugün gelenek, görenek adı altında fikirleri ve duyguları asla önemsenmeden yaşam hakkı elinden alınan onlarca kadın gibi…
Agora filminin başkahramanı Hypatia, yaşamdaki tek tutkusu okumak, araştırmak, düşünmek, fark etmek, öğrenmek ve öğretmek olan özel bir profile sahip büyüleyici güzellikte bir kadın olarak tasvir ediliyor. Nitekim tarihi belgeler ve kaynaklar da bu durumu yanlışlamıyor. Bu karşı konulamaz cazibeye sahip Hypatia’yı İskenderiye Kütüphanesi’nin siyasi ve dini çekişmelerin çatışma alanı olmadan hemen önce bilgilerle dolu perşömen kağıtlarını yerlerden toparlayabilmek için verdiği mücadeleyle de görüyoruz. Bugün belki nitelikli bir kitap alıp okuyabilmek için aynı iş ortamında pek çok erkekten daha az ücretle çalışan kadınların mücadelesi gibi… Dağınık saçları ve yorgun gözleriyle ama vazgeçmeden!
Filmdeki en önemli detaylardan biri de Hypatia’nın babası ile harika bir ilişkisi olması! Hypatia’nın sorularına cevap vermeye çalışan, ona saygı duyan, kendi bildiklerini kızına öğretmeye çalışan ve onun özgür olması için doğru kararlar vermeye çalışan bir baba. Ancak böyle babasının özenle yetiştirdiği iyi bir filozof, etkileyici bir matematikçi olan kızının ölümü bu özenin aksine onu asla tanımayan, düşünmekten çok uzak sayısız erkek tarafından oluyor. Bugün bin bir zorlukla yetiştirip üniversitelerde okumaya gönderdikleri evlatlarının onlarca sapık, katil ve kimi zaman bir sıfat dahi kullanılamayacak canilikteki “diğerleri” tarafından katledilmeleri gibi…
Yüzyıllar geçti…
Değişen çok da bir şey yok belki! Ama biz değiştireceğiz. Şiddeti birlikte bitireceğiz.
İnsanoğluna insan olmanın kıymetini, var oluşun hikmetini anlatacağız… Bu da ancak böyle emek verilmiş sanat eserleriyle mümkün olacak. Agora bir sanat eseri mi? Evet, Agora bir sanat eseri. Çünkü sanat, içinde barındırdığı gerçeklik ile güçlü, büyülü…
Öğr. Gör. Ezgi İNAL
Fotoğraflar: https://www.imdb.com/title/tt1186830/?ref_=tt_mv_close