SANATLA VAR OLMAK
MONA LİSA GÜLÜŞÜ
2003’te Mike Newell’in yönetmenliğinde vizyona giren “Mona Lisa Gülüşü” 1953 Amerikası’nın bir portresidir. Film, kadınların II. Dünya savaşından sonra “elinin hamuruyla erkek işine karışmaması”na yönelik verilen toplumsal mesajların yanlış olduğu fikrinin bir yansıması olarak sinemada kendisine hatırı sayılır bir yer edinmiştir.
Film, Kaliforniyalı kendine özgü bir tarzı olan ve özgür ruhlu sanat tarihi öğretmeni Bayan Watson’ın ülkenin en başarılı okuluna öğretmen olarak kabul edilmesiyle başlar. Bu öğretmenin okula gelişi okulun kuralcı tutumuna uyum sağlamak ve kalıplara boyun eğmek değil, bu okulda okuyan öğrencilerin farklı bakış açılarıyla buluşmasına destek olmaktır ki bunun yolu da sanattır. Filmde sanatı hem yaşam tarzı hem de mesleğine yansıtmış idealist kadın öğretmenin çabasına şahit oluruz.
Katherine Ann Watson, ilk dersinde öğrencilerinin psikolojik şiddetine maruz kalır. Bu onun sistemin dışında olduğunun bir göstergesidir ve oldukça zorlayıcı bir süreci de beraberinde getirir. Ancak Watson’un vazgeçmeye niyeti yoktur. O, iyi bir gözlemcidir.
Okuldaki kız öğrencilerin birbirleriyle bütün iletişimleri hep ilişkiler ve evlilik üzerine kuruludur. Hatta Watson’ın evli olmaması onu yargılamaları için önemli bir unsurdur. Dahası, kızlar boş zamanlarında böylesi konulara odaklanmış bir dizi eğlence düzenlemekte okuldan sonra eğitimlerini devam ettirmeye gerek görmeyip evlenmeyi uygun bulmakta ve mütemadiyen bu konuları konuşmaktadırlar.
Okuldaki başarılı öğrencilerden biri evlenmek üzeredir ve annesinin evlilikte roller üzerine kurduğu cümle filmin içeriği mesajlar için oldukça dikkat çekicidir: “İyi bir eş, kocasına her şeyin onun fikri olduğunu düşündürür, öyle olmasa bile.” Bu yönlendirmeler evlilik hazırlığında olan bu genç kızın önceliklerini değiştirmekte ve evliliğe motivasyonunu artırmaktadır. Bu nedenle öğrenci, bu konuda karşısına çıkacak tüm engelleyici durumları ve kendisine tehdit olarak gördüğü unsurları ortadan kaldırmaya hazır hale gelir. Nitekim sonuçta evlenir.
Okul devam etmektedir. Bu arada okul kurallarına uymayan bir öğretmenin işine son verilmiştir. Watson böylelikle okulda var olmanın tek yolunun bu garip denilebilecek ortamda “dikkat çekmemek” olduğunu anlamıştır. Fakat yine de vazgeçmez. Evlilik planları yapan diğer öğrencilerine hem evlenip hem de kariyer planı yapabileceklerini anlatmaya çalışır ve izleyici geleneksel olanla yenilikçi olanın çekişmesine şahit olurken yeniliğin her zaman bir yerlerde iz bıraktığını da sezer. Yeni bakış açılarıyla her öğrencinin sınırların ötesindekileri görebilme yeteneği olduğunu fark edebilmesine olanak sağlamak Watson’ın asıl amacı haline gelmiştir.
Okul sürecinde evlenen kız öğrenci, bir yandan da okuluna devam etmektedir. Evliliğinde sorunlar yaşar ve ailesinin evine gitmeye, eşinden de ayrılmaya karar verir. Ancak bu o kadar kolay olmayacaktır. Annesi aile evine genç kızı kabul etmez. “Artık senin evin burası değil” derler. Bu sözden sonra genç kız her şeyin evlilik olmadığını biraz daha fazla fark etmeye başlar. Öğretmeninin de öğrettikleriyle…
Bir öğrencisinin yaşamına bir şekilde dokunan Watson, okulun yemeğinde Bayan Wayson’un desteği ile Yale Üniversitesi Hukuk fakültesinden kabul alan başka bir kız öğrencisinin evlenmeyi planladığı erkek arkadaşıyla tanışır. Bu genç adam Watson’a teşekkür eder ve sözlerine devam eder:
“Yale’den kabul almış olması onun için güzel bir anı. Ama Philedelpia’da benimle olacak. Saat beşte masaya yemeği koyabilmek için çok uzun bir yol.” Bu ifadeler, Watson’ın yaşamı için kabul edilmesi söz konusu dahi olmayacak cümleleri içinde barındırmaktadır. Watson, gülümser. Onun gülüşü acı ve umudun bir aradalığını ifade eden bir gülümsemedir. Mona Lisa gibi…
Sanat tarihi öğretmeni Watson son dersinde kadının metalaştırılması ve toplumdaki yanlış algı ile ilgili dersini yapar. Bu, herkes için hem bir ilk hem de yarınların kadınlarına umut aşılayan özel bir derstir.
Sanat, yaşamı var edendir.
Yaşamın kendisi nedir? Mona Lisa kimdir? Mona Lisa gülüyor mudur? Mutlu mu? Her şey göründüğü gibi midir? Her plan yolunda gider mi? Hayal ettiğimiz her şey bizi mutlu eder mi? Gerçekten neyi istiyoruz?
Bu film de soğuk ve mesafeli bir duruşun yanındaki gülüşün Mona Lisa gülüşü olarak adlandırıldığı noktadan hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığı sonucuna ulaşılan çiçekli yola, Watson’ın duruşunda ve tutumlarında şahit oluruz.
Anlarız ki şiddet yalnızca fiziksel değildir ve sanatın gerçekleri aydınlatmak gibi eşsiz bir yönü vardır…
Bizim kendimiz olma yolculuğumuzda engellendiğimiz ve doğru olarak öğrendiğimiz yanlışlar da toplumun, toplumdaki yanlış bakış açılarının istemsiz bir şiddetidir. Bunları kabul edip kendimiz için hiçbir şey yapmamak da bizim kendimize uyguladığımız başka bir şiddettir. Sanat ise, o şiddetle en iyi mücadele yollarından biridir.
Kendinizi tanıyın, kendinizi sevin;
Sanatı tanıyın, sanatın gözlerinden bakın dünyaya
Bir kere baktıktan sonra göreceksiniz,
O, sizi hiç yalnız bırakmayacak!
Öğr. Gör. Ezgi İNAL
Fotoğraflar: https://www.imdb.com/title/tt0304415/mediaindex/?ref_=tt_mv_close